18 Kasım 2016 Cuma

Seher Yelini Beklerken

Bence çok travmatik bir durumun içindeyim, bazen çok keyifli, içinden yeni dünyalara çıkaracak kadar enerji dolu bir insan oluyorum, bazen öyle karamsar öyle küskün. Dünya üzerinde yaşanan can sıkıcı olayların, söylemlerin etkisi şüphesiz çok büyük. 

Bir Caanım Ülkemiz var, yarası en büyük, en çok kanayan, acıtan. Bazen düşünüyorum da şu 15 Temmuz denen kara gün olmasaydı hayatımız daha güzel olmaz mıydı? Tamam her şey şahane değildi kabul ediyorum ama o günleri bile arıyacak hale gelmiş olmayı kabullenmek istemiyorum, o kadar acı veriyor. Simyacı yanımda olsa, bu günlerin de Benim için bir anlamı olduğunu, yine kalbime kulak vermemi ve ana odaklanmamı isterdi biliyorum. Ama Simyacım, canım bazen anda kalamıyorum, tüm bu olanlara bakıp anda kalmaya çalışmak kaçmak gibi geliyor, yokmuşum gibi yapmak istemiyorum. Ne diyorsun?

Yaz o zaman diyor ve Ben yine yazıyorum. 15 Temmuz akşamı darbe girişimi denilen hadise gerçekleştiği sırada Atatürk Havalimanı'nda İstanbul'dan Ankara'ya doğru gitmeye çalışıyorum, o gece Atatürk Havalimanında neler yaşandığı zaten biliniyor, uzun uzun anlatmayacağım. O geceyi 17 Temmuz 2016 akşamında şu şekilde kaleme almışım, blogda da kalması ve kişisel tarihime not düşmesi için aşağıya alıntılıyorum:

"Arkadaşlar günaydın, kendime gelmeye başladım, 15.7.16/Cuma gününden bu yana İstanbul'da yaşadıklarımı anlatmak istiyorum: 

1- Cuma sabah 6:30 uçağıyla İstanbul'a geliyorum uçakta uyuyakalıyorum rüyamda süt işlerimden biri sallanıp elime düşüyor içimde bir tuhaflık ile uyanıyorum. 

2- Dönüş için Atatürk havalimanına geliyorum, Bir arkadaşımın telefonu üzerine bekleme salonundaki televizyona yöneliyorum, televizyonda iki tane tank görüyorum Boğaziçi köprüsünün ortasında aklıma talat aydemir geliyor ve tankın önünde duran İsmet İnönü,

3- Saat 23:30'a doğru askerler salona giriş yapıyor herkes huzursuz, salondan asker zoruyla çıkarilıyoruz uçuşlar iptal, tam 23:50 de salondan çıkıyorum önümde iki genç arkadaş konuşuyorlar, Tarabya ya gideceklermiş onlarla Arnavutköye kadar gidebilir miyim diye soruyorum, tabi diyorlar,

4- Atatürk havalimanı içine doğru yürüyoruz hiçbir şekilde taksi bulamıyoruz tam o sırada silah sesleri bizi olduğumuz yere mühürlüyor, gayri ihtiyari eğilerek sağa yanaşıp yolumuza devam ediyoruz, taksi için atatürk havalimanı dışına çıkıp yürümeye başlıyoruz,
5- Dışarıda gördüğüm manzara hayret verici, cok genç ve üzerinde pijama olan, sadece yelek giydirilmiş elinde silahla askerler bir şekilde düzen tutturmaya çalışıyorlar, biri diğerine diyor ki emniyetini kapat. Ben yanımdaki arkadaşa asker mi bu insanlar diye soruyorum giydikleri spor ayakkabılarının askeriye de dağıtıldığını söyleyerek asker olduğunu söylüyor.,
6-Güç bela bir taksi buluyoruz yollara düşüyoruz, insanlar yollarda yürüyor otostop çekiyor, kimisi çimlere yatmış sabahın olmasını bekliyor, bizse bir şekilde oradan uzaklaşmaya çalışıyoruz. Bu seferde yolumuzu polis arabaları kesiyor.,
7- Asker ile polis arasında çatışma çıkacak ve biz de arada kalacağız diye oradan uzaklaşmaya çalışıyoruz Atatürk havalimanından sehre uzanan yolda dörtluleri yakıyoruz ters istikamette gitmeye çalışıyoruz,

8- Bu esnada taksiye bindim arkadaşlardan birinin eskiden birlikte çalıştığım bir arkadaşımın eşi olduğunu anlıyorum, o an içimde doğan güvenin ne kadar önemli olduğunu düşünüyorum,

9-Yakınlarda birilerinin evine gitmek için düşünmeye başlıyoruz derken arkadaşlardan biri unv.den bir arkadaşının bu civarda oturduğunu söylüyor ve onun evine doğru gitmeye çalışıyoruz. Yakın da olsa arkadaşların evine varmamız epey zaman alıyor insanlar yollara dökülmeye başlıyor.,
10- Bir eve geliyoruz anne, baba ve bir bebek adı Can, kendimi Tanrı misafiri olarak tanıtıyorum Can'a. Saat çoktan gece yarısını geçmiş durumda ben hiç tanımadığım iki insanın evinde, bir buçuk yaşındaki oğulları can ile birlikte üzerimde hiç tanımadığım bir kadının pijamalari elimde bir bardak soğuk su televizyon izliyorum, sabah evden çıkarken bunların en ufak karesi aklıma gelmemişti diyorum şu anda kendi evimde kocamın yanında olmalıyım diyorum,
11- Dinlediğimde içime huzur veren sela kulağımda yankılandıkça aklıma kaos geliyor sokakta öldürecek genç askerleri ve sivilleri, düşünüyorum, derken F16'lar uçmaya başlıyor, F16'lar evin içinde uçuyor,

12- Bomba sesleri geliyor, nerede kimin canını yaktığını düşünmek dahi istemediğim bombalar beynimin içinde patlıyor, titriyorum, Can ağlıyor, sonra ülkedeki çocuklar geliyor aklıma, darbe nedir diye soran, savaşın kelime anlamını öğrenmeye çalışan, bomba sesleri ile uyanan çocuklar,

13- Ekranda gördüğüme inanamıyorum TBMM bombalanıyor, kanal basılıyor, ekran gidiyor, Can ağlamaya devam ediyor, ev sahipleri mutsuz, Tanrı misafiri kaygılı, sabahı zor ediyoruz,

14- Hiç tanımadıkları bir insanı eve alan, kendi pijamalarını veren ve yatağını hazırlayan, yüzündeki tebessümü ne olursa olsun yitirmeyen bir yanda bir buçuk yaşındaki oğlu Can'ı uyutmaya çalışırken karnındaki beş aylık bebeğini aklından çıkarmayan, bana olduğu gibi çocuklarına ve eşine ümit olacağına inandığım güçlü kadın Özgül iyi ki varsın, bu dünyada güzel insanlar var, bu olanların hiçbirini hak etmiyoruz. Bu dünya değişecek değişmek zorunda!

15- Şu anda üzerimde Özgülün verdiği gömlek, çay içiyorum ve hala İstanbul'dayım, iptal edilen uçuşlar nedeniyle ve kara yolunun güvenli ve açık olup olmadığını kestiremediğim için dönemedim, bugün kara yoluyla Ankara'ya gitmeyi deneyeceğim ve evet avukatlık yapmaya çalışacağım.
Bugün şarkısı hala 'çok uzakta öyle bir yer var, o yerlerde mutluluk var'


Güzel bir dünya dileğiyle."


Dileğim değişmedi.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder