Ben bugün bir blog keşfettim, blog yazarını daha önceden sosyal medyadan takip ediyordum ama bir bloğu olduğunu
bilmiyordum. 2012 yılından bu yana kaleme aldıklarının bir kısmını okuyunca, tabi ki bu bir işaret de olabilir
coşkusuyla, Ben de dedim uzun zamandır beklettiğim bloğuma bir merhaba diyeyim.
Merhaba diyorum da yeni bir şeye başlar gibi
değil hep karşılaşıyormuşuz gibi demek istiyorum. Yeni bir şeye başlama fikri geriyor Beni. Çok iddialı, süslü bir iki cümle yazayım kaygısı gelecek de parmağımın ucunda bekleyenler gidecek diye ürküyorum.
Neyse, bahsettiğim blogdan devam edelim orada Joan Baez'den bir alıntı yapılmıştı, tam
olarak şöyle
diyordu Baez "Ne zaman nerede öleceğinizi
seçemezsiniz. Ancak şimdi
nerede ve nasıl yaşayacağınıza
karar verebilirsiniz." İşte! dedim
Benim cümlem, hemen
boş bir
sayfa açtım
defterime ve tabi ki çivit mavisi dolma kalemimle bu cümleyi güzelce yazdım ve yıldızladım.
E tabi bu cümle Benim gibi yaklaşık 9 yıldır çalışan, büyükşehirde yaşayan ve hayatını değiştirmek için hayal kuran herkesin cümlesi
olabilir, ama şimdi mevzu Benim ve onları hiç karıştırmadan kendi hikayemi
anlatmak için heyecan duyuyorum.
Efendim, Ben bir gün dedim ki kendime "Bu hayatı yaşamak istemiyorsun,
harekete geç”. Kendim de durur mu bu sefer "Yapmak istediklerini, devam eden yaşamında
yapamaz mısın? Düzenini bozmasan mı?" dedi. Aaa dedim ne akıllıyım, hemen
ne istiyorsam yazmaya başladım, misal istediğim anda istediğim yerde olmak istiyorum, günlük
programımı kendim
ayarlamak istiyorum, işe bisikletle gitmek istiyorum, kimseye "müdür"
olmak istemiyorum, bazı sabahlar evde kalmak istiyorum, okuduğum
kitapların işaretlenen sayfalarına dokunmak istiyorum yahu en basitinden evin gündüz
halini merak ediyorum, hangi saatte hangi odaya güneş gelir, kahve kokan ev
nasıldır bilmek istiyorum vs. bu liste
uzar da gider.
Neyse, düzeni korurken tabi ki bu listedeki çok az şeyi
yapabildim ve sonrasında da pes ettim. Çünkü yoğun çalışmak bir süre sonra işi yapmanın dışında başka bir hal alıyor, böyle için için eritiyor seni, ne espri
yapacak sosyal bir zeka ne de konuşacak iki kelam bırakıyor. Zaten,
sorumluluklarım arza ulaşmışken, bir de bağımlı çalışanken Ben bugün
gelmeyeyim, günümü kendim planlayayım cümleleri çıkamıyor ağzından. Ben de
akışa bıraktım, iş sonrası eve geldim, yemek yedim hatta çoğu zaman
kahvaltı ettim,
dizilerin her bir karakterine hakim oldum, televizyonunun karşısında uyuya
kaldım, sabah
erken kalkıp işe gittim, yulaf ezmeli yoğurt yedim, çalıştım, çok çalıştım, eve geldim, kahvaltı... Hooop yandı devreler!
Sonra 2016 yılının başında uzak diyarlara gittim hem de martıları da alıp,
epeyce konuştuk bu böyle olmaz diye karar aldık ve düzenimizi bozalım dedik. Bir kere bu düzen meselesine çok değer atfetmeyerek başlayalım diye de anlaştık. Zaten bu “değer” arttıkça bağımlığım da o derece artıyordu, gönüllü kulluk da denilebilir. Fiziki olarak da hani çamura batarsın da adım attıkça iyice
saplanıp kalırsın ya hıh tam öyle bir şey. Yaptığın iş, mesleğin hepsi çok
güzel ama belki Sana yetti, bir dur derin nefes al, kalp atışların normale dönsün ve gözlerinin
altındaki o mor halkaların kaybolsun, kendine şans ver! Bir de bu zamana kadar
kendine mesleki anlamda ne kattıysan, tüm bunları kaybetmeye hazır ol.
Sıfırlanmayı göze al!
Ben de öyle yaptım, bir kere uzun zamandır hiç
kullanmadığım İngilizceye çalışmaya başladım, sabah erken kalkıyorum, akşam
uykumdan feragat ediyorum, baya güzel çalıştım. Bunun üzerine Ben bir IELTS sınavına gireyim dedim, sınavdan da fena bir
puan almayınca, demir tavında dövülmeye başlandı. İşte en güzel duygular da burada çağladı. Çünkü Simyacı Beni keşfetti, bir gün kütüphanemde ne okusam diye bakınırken elime düşüverdi. Simyacı ile Afrika'nın doğu kıyısında yaklaşık 10 gün geçirdik, Bana yaşamda güneşin doğuşu ve batışı kadar daha ciddi hiçbir şey olmadığını O öğretti. Anda kalmayı, varoluşumu çok da ciddiye almamam gerektiğini ve kalbimin sesini duymaya ihtiyacım olduğunu her gece bıkmadan usanmadan kulağıma fısıldadı. Mesela dedi gel-gitler olur dünyada bir bakarsın git zamanı gelir sahil çöle döner, aynı gün gel zamanı başlar okyanus seyran olur.
Simyacı bir rüzgarla yollayıverdi Beni Ankara'ya, tek nefes vardım patronum yanına. Bence kendimi çok iyi şekilde ifade ederek, işten ayrılma gerekçelerimi bir güzel sıraladım ve tüm çalışma arkadaşlarıma teşekkür ederek bu defteri kapattım. Çok güzel insanları, hayatım boyunca bana rehberlik edecek derslerimi de yanıma aldım.
9 yıl yukarıda özetlemeye çalıştığım şekilde (bak bu cümle mesleki deformasyon) çalışmaya alışınca, epeyce bir bocaladım, sabah ilk iş maillere bakmaya devam ettim, resmi gazete takibini hiç aksatmadım ve telefonum da saolsun hiç susmadı. Sonra, bir sessizlik geldi bir de o martıcığım. Aldık başımızı Datça’ya gittik, sonra Kaş’a ve sonra işte tam bu kelimeleri yazdığım Viyana’ya.
Simyacı bir rüzgarla yollayıverdi Beni Ankara'ya, tek nefes vardım patronum yanına. Bence kendimi çok iyi şekilde ifade ederek, işten ayrılma gerekçelerimi bir güzel sıraladım ve tüm çalışma arkadaşlarıma teşekkür ederek bu defteri kapattım. Çok güzel insanları, hayatım boyunca bana rehberlik edecek derslerimi de yanıma aldım.
9 yıl yukarıda özetlemeye çalıştığım şekilde (bak bu cümle mesleki deformasyon) çalışmaya alışınca, epeyce bir bocaladım, sabah ilk iş maillere bakmaya devam ettim, resmi gazete takibini hiç aksatmadım ve telefonum da saolsun hiç susmadı. Sonra, bir sessizlik geldi bir de o martıcığım. Aldık başımızı Datça’ya gittik, sonra Kaş’a ve sonra işte tam bu kelimeleri yazdığım Viyana’ya.
Canım Datçam, gözümün bebeği Kaşım Bana çok iyi
geldi, gelecek planlarımı, hayallerimi tek tek yazdım, yola hazırlık yaptım,
şimdi Viyana’da yeni bir yol için hazırlanıyorum.
Şimdilik, satırlarıma sevgiyle son veriyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder